Moda Aracılığıyla Bir Evren Yaratmak

Sandra Åberg, “Bana göre, sırf kıyafetleri konu alan moda fotoğrafları hiç ilgi çekici olmayabiliyor,” diyor. “Ben, bakan kişiye ulaşan ve ona dokunan bir hikaye anlatmak istiyorum. Bir moda fotoğrafı söz konusu olduğunda dahi, iyi bir fotoğrafın yapması gereken, sizde bir duygu uyandırmaktır.”

Moda, portre ve düğün fotoğrafları uzmanı Sandra 15 yıldır bu alanda çalışıyor ve kendisini bu işe kaptırması Milano’ya taşındıktan sonra olmuş. Milano’da yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “İnsanlar ve sektör, herkesin yaratıcılığını konuştuğu bu evren bana ilham kaynağı oldu ve merakımı uyandırdı.” Duygusal bağlantıları ve güçlü hikaye anlatımı temalarını temel alarak belirgin şekilde hafif, akıcı ve romantik bir stil geliştirmiş ve söylediğine göre bu stili biçimlendirmesine Alpha fotoğraf makinesi yardımcı olmuş.

Sözlerine, “İstediğim şey, insanlara adeta vurulacakları bir şey vermek,” diyerek devam ediyor. “Mevzu, bu kıyafetleri giymeleri halinde yaşayacakları hissi yaratmak; kendilerini güzel ya da özgür hissetmelerini sağlamak. Onlara, parçası olmak isteyecekleri bir evren göstermek istiyorum. Bu iş büyük ölçüde modeller ve stilistlerle güzel bir çalışma yürütmeye dayanıyor; ben ayrıca doğada çekim yapmayı da tercih ediyorum çünkü bu, çalışmalarıma istediğim o gerçekliğin yanı sıra istediğim özgürlük hissini ve duyguyu da katıyor.”

Peki görüntüyü ilgi çekici hale getirmek için duygu gerekiyorsa, bu duyguyu nasıl yakalayacaksınız? Sandra’ya göre burada güçlü görsel fikirler ve iletişim devreye giriyor. Şöyle açıklıyor: “Modayla ilgili en sevdiğim şeylerden biri, istediğim her şeyi kareye yerleştirebilmem ve bu evreni tam da istediğim şekilde yaratabilmem. Kadınları fotoğraflarken, gölgelerle ve pozlarla, bu kıyafetlerin içindeki bedenlerle güzel şeyler yaratabiliyorsunuz. Fakat aynı zamanda ifadeyi ve ruh halini, görünümün yumuşak ve belli belirsiz mi yoksa güçlü ve sağlam mı olacağını da kontrol edebiliyorsunuz. Bütün bunlar bir araya gelerek hikayeyi anlatıyor.”

Fotoğraflayacağı modellerle nasıl çalıştığını şöyle açıklıyor: “İşe beceriksizce çizdiğim çöp adam figürleriyle başlıyorum; kendimi bildim bileli bunlar yüzünden benimle dalga geçmişlerdir! Fakat ben bu noktadan yola çıkarak karşımdaki kadının ne hissettiğine dair düşüncelerimi ve bunu nasıl sergilemek istediğimi açıklamaya başlayabiliyorum. Konunun bir başka yüzü de modelin kendi becerilerini yorumlamak oluyor; böylece kendisine uygun bir şeyler elde edebiliyorsunuz. Bazıları gülme konusunda gerçekten çok iyiler ve rahat görünüyorlar, diğerleriyse daha kaprisli davranabiliyorlar ya da enerjileri farklı olabiliyor; bütün bunlar hikayeye yansıyabilen şeyler.”

Sandra’ya göre işin sırrı etkileşim ve α7R III makinesi de bu konuda kendisine büyük destek sağlıyor. Şöyle açıklıyor: “Benim çalışma şeklimde çekimde sadeliği yakalamak olmazsa olmaz çünkü bir modelle çalışırken hiçbir şeyin dikkatimi dağıtmasını istemem; onunla içinde bulunduğumuz anı yaşamak, hikayeye hayat vermek isterim. Önceleri fotoğraf makinesine çok daha fazla bakıyordum ama şimdi α7R III’ün EVF gibi özellikleri sayesinde ayarlarla uğraşmak yerine fotoğrafın nesnesiyle oynamak artık çok daha kolay.”

Sandra, kendisine ün kazandıran yumuşak ve aydınlık görünümü elde etmek için T* FE 55mm f/1.8 ZA gibi hızlı lenslerle çekim yapıyor. Sony’nin Eye AF modu ve α7R IV’ün yeni Gerçek Zamanlı Takip işlevleri de benimsediği fotoğrafçılık stilinin vazgeçilmezlerinden. “Endişelenmenize gerek kalmayan bir başka konu da mükemmel netlemeyi yakalamak,” diyor. “Örneğin, Vogue ve diğer moda dergileri için yaptığım çekimlerde, mükemmel görünen bir kare elde edip de zum yaptığınızda fotoğrafın net olmadığı görmek çok rahatsız edici! Eye AF öyle hassas ki endişe etmenize hiç gerek kalmıyor. Tek yapmanız gereken kilitlenip çekime başlamak. Böyle olunca o büyük diyafram açıklıklarını kullandığımda çekimin güvende olduğundan emin olabiliyorum ve bu da çekimle oynama bakımından daha büyük bir özgürlük getiriyor.”

Üstün dinamik aralık ve ISO performansının da görüntüleri daha da güzelleştirdiğini, böylece içgüdülerini serbest bırakabilmesine ve yüksek tonlu, arkadan aydınlatılmış nesneleri mümkün olduğunca fotoğraflayabilmesine imkan tanıdığını anlatıyor. “Sensörün detayları koruyabilme becerisi sayesinde,” diyor, “gölgelerde kaybolan unsurlara o kadar dikkat etmem gerekmiyor. Bu benim için yeni bir çekim yöntemi sayılabilir. Ayrıca çok çok aydınlık çekimler yaptığımdan düzenleme açısından da son derece rahat oluyorum. Tabii ki reflektörler kullanıyorum, bazen destek ışık da kullanıyorum fakat işi ne kadar basit tutarsanız o kadar iyi çünkü ben karmaşık kurulumlardan hoşlanmıyorum.”

Sandra sözlerini şöyle noktalıyor: “Bu yeni teknolojiler fotoğrafçıların içgüdüleriyle bir araya geliyor ve cesaret edebileceğimiz yaratıcılığı üst seviyelere taşıyor. Ben hiçbir zaman fotoğraf makinesinin ayarlarıyla oynamakla ciddi anlamda ilgilenmemişimdir. Benim ilgilendiğim şey çekim yapmaktır, benim ilgilendiğim şey makinenin öbür tarafındaki nesnedir, kendimi yeni şeyler üretmeye zorlamaktır. Bundan ötürü, α7R III benim için tam da istediğim işlevi görüyor.”