İşleri şansa bırakmak Albert Dros’un pek sevdiği bir şey değil, özellikle de konu ışıksa. "Her şeyi planlıyorum. En iyi ışığı ne zaman elde edebilirim? Güneş ne zaman doğuyor, ne zaman batıyor? Hava nasıl? Yansıma çekimi yapıyorsam rüzgarın hızını ve yönünü bile öğreniyorum. Daha varmadan fotoğraflayacağım sahneyi biliyorum."
Albert’in fotoğraflarındaki inanılmaz manzaralarda dönüşüm yaratan şey, işte ayrıntılara gösterilen bu özen. Kompozisyon ve renk algısı, grafik tasarımcılık geçmişinden geliyor.
"Fotoğrafçılığı ciddi olarak düşünmeye daha altı yıl önce başladım, o zaman Hong Kong’daydım. Fotoğrafını çekecek o kadar çok şey vardı ki! Islak şehir sokaklarına yansıdığında muhteşem görünen neon ışıklarından şehrin sadece 45 dakika dışında olan, genellikle keşfedilmemiş tepelere, dağlara ve milli parklara kadar."
Tam da bu ortamda Albert manzara fotoğrafları çekmeye aşık olmuş. "Manzara fotoğrafçılığı stilime tasarım geçmişimden birçok unsuru ekleyebileceğimi fark ettim. Temel kompozisyon kurallarından ve çizgilerin kullanımından ışığın rengi ve kontrastı pekiştirmesine kadar. Denenecek çok şey var."
Albert’in fotoğrafları için yaptığı planlama, muhteşem bir fotoğraf elde etmesi için ona mümkün olan en iyi şansı sağlamak için tasarlanmış. Ama tüm manzara fotoğrafçıları gibi Albert de nihayetinde havanın merhametine kalıyor.
"Havaya göre plan yapmak çok zor, özellikle de Hollanda’da. Tüm tahminlere bakıyorum: yüksek bulutlar, alçak bulutlar, rüzgarın yönü. Tabii her zaman işe yaramıyor, bazı çekimler başarısız oluyor ama araştırmayı gerçekten çok seviyorum. Bazen bir yerlere gidiyorum ve ne olacağına bakıyorum. Genellikle gidip fotoğraf çekmeyi planladığım bir yer oluyor ama çekmeyi beklemediğim başka bir fotoğrafla eve dönüyorum."
Albert, yalnızca birkaç tane lens kullanıyor; çoğunlukla FE 12-24 mm f/4 G lens ile birlikte kullandığı fotoğraf makinesi, mükemmel geniş açılı manzara çekimlerini yakalamasına yardımcı oluyor. Şöyle açıklıyor: "Yakalayabileceğim geniş perspektifleri gerçekten çok seviyorum ve bunlarla son derece yaratıcı olabiliyorum. 12 mm’de pek fazla kişinin çekmediği farklı bir perspektif elde ediliyor." Dağlarda ve tepelerde yürüyüş yaptığı zamanlar bu konuda bir istisna oluyor, fotoğraflarına yeni bir perspektif kazandıran ışık zumu nedeniyle FE 70-300 mm f/4-5.6 G lensini de yanında götürüyor.
Albert, güneş ışığı vuran bir dağ zirvesini gösteren bu inanılmaz fotoğrafı yakaladığında dağda yürüyüş yapıyormuş ve bu lensi kullanmış.
"Dağları çektiğim zamanı hala hatırlıyorum. Böyle bir kızıllığı gün doğumunda ve gün batımında görürsünüz çünkü güneş ufkun altında olmasına rağmen, dağların zirveleri aydınlık olacak kadar yüksektir. Dağda yaşarsanız bunu bilirsiniz ama ben Hollanda’da yaşıyorum ki burası da gerçekten düz bir ülke; bu yüzden benim için çok büyük bir ders oldu. Genellikle güneş doğduktan veya battıktan 30 dakika sonra, bu inanılmaz renklerle birlikte en iyi ışığı görürsünüz. Sahneye baktığınızda her zaman görünmez, o kadar güçlü olmayabilirler ama fotoğraf makinesi ile pozlamayı uzatabilir ve bu renkleri gerçekten ortaya çıkarabilirsiniz."
O kadar planlama ve hazırlıktan sonra Albert, güzelliklerini vurgulamak için muhteşem doğal ışığı kullanan fotoğraflar elde edebiliyor. Son, bitmiş fotoğrafa ulaşmak için tek bir adım kalıyor. "Mümkün olduğunca güzel görünmelerini sağlamak için fotoğraflarımda ışığı pekiştirmeyi seviyorum. Zaten var olan dramatik unsurlarla ve ışıkla fotoğraf çekmeyi gerçekten çok seviyorum ve işleme kısmında yaptığım tek şey o büyülü anı pekiştirmek oluyor."
Eşsiz Manzaralar İçin En İyi İpuçları
“Mükemmel çekimi yapma takıntım var”